Merhabalar!

Kızıl alt tonlu kumral saçlı bir kız olarak sarışın olmaya heveslenip saçlarıma ombre yaptırınca turunculaşma sorunu ile karşı karşıya kaldım. Uzun bir süre kuaförümden edindiğim pahalı mor şampuanlarla idare ettikten sonra, Watsons ve Gratis gibi mağazalarda daha uygun fiyatlı mor şampuanların satışının başlamasıyla birlikte buradaki markalara yönelmeye başladım. Öncelikle Loreal'in mor şampuanını denedim ki onunla ilgili deneyimi de buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.

Daha sonra bir gün Watsons'tan alışveriş yaptığım kasa arkası ürünlerde Urban Care'in mor şampuanının indirime girdiğini görünce bir de onu denemek istedim. Urban Care doğal içerikli ürünler yapmasıyla meşhur olduğu için, mor şampuan ihtiyacımı doğal içerikli bir ürünle çözersem daha iyi olur diye düşündüm. Hem de yeni ürün denemeye bahane olmuş oldu, güzel oldu :)



Öncelikle ilk yıkamada bile etki ettiğini söyleyebilirim Urban Care'in mor şampuanını. Sarıyı daha bir parlatıyor, daha güzel gösteriyor sanki. Bu şampuanı kullandıktan sonra aynada saçlarımı uzun uzun seyretmek istiyorum. Parlak ve turuncu olmayan sarılar, mmhhhh kim sevmez :)

Ancak bu şampuanı kullanmayı bırakmak durumunda kaldım. Çünkü çok çok çok ÇOOOOOOOOK yoğun bir kokusu var. Kokusu çok güzel, çok hoşuma gidiyor. Ama astım hastası olan annemi delilercesine tıkadı. Duş aldıktan sonra tüm ev bu şampuan kokuyor zaten, onu geçtim. Annemin yanına gidemiyorum, nefes alamaz hale geliyor.

Annem tabi ki birçok kokuya hassasiyet yaşıyor. O sebeple bu durum bu şampuan markasının sorunu değil. Ancak böyle bir koku hassasiyetiniz ya da ciğerlerinizle ilgili bir sorununuz varsa bu üründen sırf kokusu sebebiyle uzak durmanızı tavsiye ederim. Eğer herhangi bir hassasiyetiniz yoksa, gidin alın derim.

Yalnız aklıma şu takıldı, bu kadar bitkisel olduğu ile övünen bir marka, neden bu kadar yoğun parfümlü bir şampuan üretir? Çünkü bitkisel içerikli ürün üreten firmalar genelde kokusuz, parfümsüz ürünler üretiyorlar. Bu parfüm kokusu ister istemez kimyasal ve yapay bir his yaratıyor insanda.

Neyse bu onların bileceği iş tabi :)
Sevgiler!


Yeniden merhabalar!

Kumralların sarışınlığa giriş 101 olarak kuaförlere başvurduğu ombre sayesinde ben de ucundan sarışınım diyebiliriz. Saçlarım kahverengi ama küllü bir alt tonuna sahip değil. Aksine kızıl alt tonlu bir kahverengi. Dolayısıyla saçlarımı en lüks kuaförde de boyatsam, en en en güzel sarı saçları da yaptırsam, 1 ay sonra o saç hafif turuncuya dönüyor. Küllü kahverengi saçlı insanların bile bu problemi yaşadığı göz önünde bulundurulduğunda benim halimi düşünün. Dolayısıyla düzenli olarak mor şampuan kullanma ihtiyacı duyuyorum. Bundan bir sene öncesine kadar Watsons, Gratis gibi drugstore mağazalarda uygun fiyatlı bir mor şampuana ulaşmak mümkün olmuyordu. Hadi uygun fiyatlı diye kısıtlamayayım, neredeyse hiç mor şampuan satılmıyordu bu mağazalarda. John Frieda'nın vardı sanırım yalnızca. Derken Loreal imdadımıza yetişti ve uygun mu uygun fiyatlı turunculaşma karşıtı mor şampuanını piyasaya sürdü. Ben de hemen kaptım bir tane :)



Gelelim deneyimime. Yukarıda turunculaşma sorunu yaşıyorum diye dertlendim evet ama öncesinde kuaförden edindiğim farklı markaların mor şampuanlarını düzenli olarak kullandığım için çok ciddi bir turunculaşma sorunum varken başlamadım Loreal'in mor şampuanını kullanmaya. O sebeple de özellikle bir yıkamayla gözle görünür bir fark yaşamadım. Haftada 1 ya da 2 kere kullanmaya devam ettiğimde 1 ayın sonunda fark fark edilmeye başlıyordu. Ancak yine de çok ciddi bir randıman alamadım diyebilirim. Bu şampuan iyi güzel ama duş rutininizin bir parçası haline gelmek zorunda. Diğer markalarınkini ayda 1 ya da 2 kere kullandığımda turunculaşma problemini aşıyordum. Loreal'i ise düzenli kullanmam gerekti.

Yine de fiyat performans olarak başarılı bulduğum için ciddi bir turunculaşma sorunu yaşayan bir arkadaşıma bu şampuanı tavsiye ettim. 1 şişesini 3 hafta gibi bir sürede bitirdi ve her duşta bu şampuanı kullandı. Fark inanılmazdı. Bunu da belirtmeden geçmeyeyim :)

Bu şampuanla ilgili sevdiğim diğer bir özellik de saçlardaki turunculuğu alırken saçları yıpratmıyor. Buna garanti verebilirim. Mor şampuan kullandığım günler saçlarımı nasıl açacağım derdini bana yaşatmıyor. Saçları az da olsa yıpratan mor şampuanlar, şampuanın kullanımı sonrasında saçı tarama aşamasında dert yaratıyor ve o zaman elim gitmiyor bir türlü. Ama bu şampuan öyle değil.

Umarım yararlı bir yazı olmuştur. Hoşçakalın!
Merhabalar!

Merve Özkaynak'ın övmeleri sonucu tükenip duran ve bir türlü satın alınamayan meşhur peeling maske: Missha Near Skin Self Control Peeling Massage. Ben Merve Özkaynak'tan sonra bir de İlayda Oymak'ın bir videosunda duyunca dayanamadım aradım buldum. Şu an tekrar baktım, yine tükenmiş. Valla peynir ekmek gibi satılıyor bu ürün.


Bu ürün ufak çaplı bir kimyasal peeling gibi cildi avuşturmadan, asitlerle soymayı hedefliyor. Cildinin anında soyulduğunu da gözlemliyorsun diyorlar hatta. Ama bence o gördüklerimiz cilt parçacıkları değil. Zamanında Görkem Karman'ın çok övdüğü bir body shop ürünü vardı, cildi anında soyuyor dediği. O da cildi soymuyormuş mesela. O gördüklerimiz maskenin bir parçası yani çok büyük ihtimalle.

Ben maskeyi ne yazık ki beğenmedim, parama da yazık oldu 134 TL çöpe gitti gibi hissediyorum. Benim sivilceye meyilli bir cildim var. Normalde şu anda sivilcem yok ama dikkatli davranmazsam, kullandığım ürünleri dikkatli seçmezsem anında eskiden olduğu gibi sivilcelebilirim. Peeling de sivilceli ciltlilere uygun bir maske türü değil aslında, sivilcelendirir. Ama dediğim gibi benim şu an sivilcem yok, ama sivilceye meyilim var.
Bu maske bende ne yazık ki sivilcelenmeye neden oldu. Hiç memnun kalmadım. Cildimde herhangi bir açılma olmadı. Maskeyi su ile yıkadıktan sonra cildim maske yapılmamış gibi, hiç fark göremedim. Ne siyah noktalar gitmiş, ne cilt ışıldıyor. O kadar gözle gördüğümüz gibi koca koca deriler cildimden gitmiş olsaydı cildim 1 km uzaktan bakan birinin göreceği kadar ışıldardı. Ama mikroskopla da baksam herhangi bir ışıldama yoktu.
Markaya ya da ürüne bir lafım yok aslında, bir başkasına çok iyi gelebilir. Kuru ciltli birisi sevebilir belki bilemiyorum. Ama benim cilt tipim için hiç mi hiç uygun değilmiş. Çıkan sivilcelerden sonra bir ufak tırsmadım değil. Allah'tan bir süre sonra tekrar toparlayabildim cildimi.

Umarım yazım yararlı olmuştur, sevgiler!
Yeniden merhaba!

Uzun bir zamandır saç derimle ilgili sorunlar yaşamaktaydım. Kaşıntı, kaşıntı sonrası yaralanmalar ve tahrişler, kan toplaması, kabuklanma... Bunun yanında egzama ve kepek... vee öbek öbek saç dökülmesi... Anlayacağınız yok yok. Saçını boyatan bir insan bile değilim aslında ama saç derimin ayarları bozuldu bir kere. Her zaman bozulan bir şeyi tamir etmenin yenisini yapmaktan/almaktan daha zor olduğunu savunanlardanım ama saç derimin yenisini alamayacağıma göre bir çözüm bulmak zorundaydım. Saç derimin bu hale gelmesine ne sebep oldu peki? Muhtemelen yanlış şampuan seçimi, saç derimin sebum dengesini bozmam ve en büyük etken de stres.
Neler kullanmadım ki bu saç serüvenimde? Birçoğundan blogumda bahsettim ve kullandığım şampuan ve losyonların mutlaka faydası olmuştur. Ancak en büyük faydayı bir gün Rossmann alışverişim sonunda kasada önerdikleri Revox at kuyruğu şampuandan gördüm.


Açıkçası şampuanın ne iddiaları olduğunu bile bilmiyorum. Saç dökülmesini engellemek? Belki. Saçı kalınlaştırmak? Olabilir. Hala bilmiyorum. İşin kötü tarafı inanılmaz bir erkek parfümü kokusuna sahip. Koku çok güzel ama benimki gibi bir saç derisinde bu kadar parfümlü bir ürün kullanmam mümkün değil sanırdım. Senelerdir kokusuz şampuanlar kullanmaya gayret ediyorum. Diğer ilginçlik ise, şampuan tüm saç tiplerine uygun. En sevmediğim tür bu. Aşırı yağlanan saçlarıma kuru saçlıların da kullanabileceği bir şampuan neden kullanayım? derdim hep. Bana yağlanmayı geciktirici şampuan lazım! Belki de böyle böyle sebum dengesini bozdum saçımın. Neyse.

Bu şampuan verdiğim her bir kuruşu hak ediyor arkadaşlar. Ailem bile o kadar mutlu oldu ki bu bitmez tükenmez sandığımız saç derisi sorunumun çözümüne, şampuanın bitti mi? alabiliriz vs. deyip duruyorlar. Eskaza şampuanım biter de başka bir şampuan kullanırım diye korkuyorlar diyebilirim :)

Tabi ki bu herkeste aynı olacak diye birşey yok. Bana yarayan başkasına yaramaz. Herkesin hikayesi de serüveni de farklı. Ancak benim için durum bu.

Bu arada bilmiyorum söylememe gerek var mı ama boyasız saçlar için olanını kullanıyorum ben, lacivert olanı. Bir de kırmızısı var, boyalı saçlar için. Onu denemedim, yorum yapamıyorum.

Umarım yararlı olmuştur, sevgiler!
Herkese merhaba,

Lisenin ilk günlerinden beri gözlerim bozuk ve gözlük kullanmam gerekiyor. Küçükken gözlük kullanmak için gözlerimi bozmaya çalışan ben, ailemin tüm uyarılarına rağmen televizyonu yakından izliyor, kitabı yakından okuyordum. İstediğim de oldu, gözlerim bozuldu. Zaten ondan sonrası pişmanlık. Gözlerin var ama bir aparat olmadan net göremiyorsun. Sabah uyanıyorsun, bulanık. Duşa giriyorsun, bulanık. Gözlük takıyorsun, gözlüğün camı kirleniyor, yine bulanık:) Burnunun üstünde ağırlık yapan bir şey. Gözlerinin hafif çökmesine neden oluyor gözlük, burunda iz yapıyor, yer ediyor. Bunun geri dönüşü de yok ne yazık ki, ameliyat dışında tabi. Ameliyat olmaya, gözlerimi çizdirmeye de hiç cesaret edebilir miyim bilmiyorum. Ameliyatı uyurken yapsalar neyse ama tamamen uyanıksın ve hadi uyanıksın diyelim. Kolunda, bacağında işlem yapılsa gözünü kapatırsın bakmazsın. Bunda tam tersi, gözünü kırpamıyorsun bile, hatta kocaman açılsın diye alet takıyorlar, ayy korku filmi gibi.


Neyse efenim ben de birçok kişi gibi çözümü lenste buldum. Bundan dört sene öncesine kadar her gün lens kullanıyordum. Üç sene civarında ara vermeden lens kullandım. Renksiz-şeffaf lens kullandım ben. Yani görsellik amaçlı değil, gözüm bozuk olduğu için kullandım. 

Lens almak için göz doktoruma gidip muayene oldum ve doktorum gözlerimin lens kullanımı için uygun olduğunu ancak kendisinin lens kullanımını önermediğini söyledi. Hani bir efsane vardır ya, madem lazerle göz ameliyatı olmak bu kadar güzel, göz doktorları neden gözlerini çizdirmiyor diye. Aynısı lens için de geçerli. Göz doktorları lens de kullanmıyor. Bir bildikleri var demek ki:)

Ama ben doktoruma gıcık ola ola, lens kullanacağım diye ısrar ede ede, sonunda doktorumun anlaşmalı olduğu firmanın lensini kullanmaya başladım. Doktor lensi kendi çekmecesinden çıkarıp satışını yaptı. Sevinçten eve uça uça geldim ama lens takmak çok zor geldi. Hala da zor gelir. Gözlerimin küçük olmasının da etkisi var sanırım. Daha iri ve belirgin gözlü kişilerin daha kolay lens taktığını düşünmüşümdür hep. 

Neyse düşüre düşüre, her düşürüşümde solüsyona batıra çıkara lensi taktım ama bu lensle hayat devam etmez! Buraya doktorumun bana satışını yaptığı lensin markasını da yazacaktım ve Google'da araştırdım. Ama tamamen unutmuşum markayı, asla hatırlamıyorum.

Ben lens takarken üniversitede okuyordum. Mühendislik fakültesi de olunca, birçok kişinin gözleri bozuk tahmin edersiniz:) Arkadaşlarımla konuşurken onların Avunue Oasys marka lens kullandıklarını öğrendim. Bir de aylık lens kullanıyorlarmış ve gözlerinden bir ay boyunca çıkarmıyorlarmış. Lensi takıp çıkarmakta bu kadar zorlanınca, bu fikre ba-yıl-dım!!!

Hemen bir alışveriş merkezine gittim ve Oasys marka lensi satın aldım. Gerçekten müthiş bir lens, öncelikle onu söylemeliyim. Önceki lensim batıyordu, gözlerim sulanıyordu. Daha kalın bir lensti sanırım ve gözlerim yeterinde hava(oksijen) alamıyordu. Oasys incecik bir lens, gözümde var mı yok mu asla anlamadığım, sanki gözlerim hiç bozulmamış gibi yaşadığım bir üç sene oldu. 

Bu süre boyunca ben sadece otuz günde bir lenslerimi çıkardım, gece gündüz hep aynı lens vardı gözümde. Duşa girerken de lensle giriyordum. Ne bir rahatsızlık, ne bir batma, ne bir kuruluk. 

Derken... Bu süreçte bir de Roaccutane kullanmaya başladım. Belki her şey bundan kaynaklandı, Roaccutane dönemine denk gelmeseydi belki hala lens kullanıyor olurdum, bilemiyorum. Roaccutane gözleri kurutan bir ilaç biliyorsunuz, lens kullanımını önermiyorlar. Lens kullanımı önerilmediği halde, ben yalnızca aydan aya lens değiştirirken lenslerimi çıkardım. Hata üstüne hata. Ve bir yerden sonra gözlerim lensi kabul etmemeye başladı, sürekli sarı sarı çapaklanıyordu. Gün içerisinde, durmadan sapsarı çapak oluyordu gözüm. Lens pıt diye atıyordu kendini ve gözümden çıkıyordu. Göze tutunamıyordu.

Bu süreçte mecburen 1 hafta kadar lens kullanımını durdurdum. Mikrop kapmış olabileceğini düşünerek Terramycin merhem kullandım. Gözlerimin kuruluğu geçsin diye suni gözyaşı damlası kullandım. 1 haftada toparlar gözüyle bakıyordum, dört sene geçti hala lens kullanamıyorum.

Ama bu dört sene içinde uzun bir süre ara ara lens kullanımını denedim. Bir ay geçti, artık kullanmaya dönebilirim. Hmm altı ay geçti, artık gözlerim tamamen düzelmiştir diye diye her lens takmayı denediğimde, gözlerime asit dökmüşüm gibi bir acı ile karşı karşıya kaldım. Lensi taktığım saniye delicesine bir yanma, çılgınlar gibi gözlerimden akan yaşlar... Lensi anında çıkarmam lazım yanmayı geçirmek için ama acıdan gözlerimi açamıyordum ki. En son yaşadığım bu lens girişiminden sonra bir daha cesaret edemedim lens takmaya.

Gözlerime ciddi zarar vermişim ne acı. Hala uzun süre bilgisayara bakınca(ki bütün gün bilgisayara bakıyorum) suni göz yaşı damlası kullanmam gerekiyor. Komodinimde bir kutu suni gözyaşı damlası durur her zaman. Şu an bu yazıyı yazarken bile sağ gözümde kuruluk hissediyorum, gideyim de damla damlatayım:)

Bazı şeyler şakaya gelmiyor, lens kullanımında bir aylık lensi bir ay kullanabiliyormuşuz gibi cümlelere inanıp (inanmayı seçip) lütfen sağlığınızı tehlikeye atmayın. Gözlerinizden bile olabilirsiniz!

Sevgiler.
Herkese merhabalar!


The Big Bang Theory'deki Sheldon Cooper'ı The Big Bang izlemeyenler bile tanıyordur sanırım. Birçok hareketi Caps olmuştur, 9gag vb. sayfalarda karşımıza sıkça çıkar. Mesela Caps deyince bir görsel aklıma geliyor ilk olarak. O da bu :)


Efenim bu karakter son on senenin belki en başarılı dizi karakteridir, bu rolü canlandıran Jim Parsons birçok kez Emmy kazandı bu rolle. Hatta her bölümden dudak uçuklatan bir ücret alıyor. 20dakikalık bölümler halinde yayınlanan dizinin her bölümünden 1'er milyon dolar alıyor! 

Tabiiii, bu yetmemiş olacak ki Sheldon karakterinin etinden sütünden biraz daha yararlanmaya karar vermiş (ki hiç şikayetçi değilim) ve Sheldon Cooper'ın çocukluk döneminin anlatıldığı Young Sheldon dizisini 2017'de yayınlamaya çekmeye başladı. (Yapımcılarından birisi kendisi de.)

Young Sheldon'daki oyuncuların hepsi cuk oturmuş. Küçük Sheldon'ı canlandıran oyuncu mükemmel, küçük Sheldon'ın annesini oynayan oyuncu da, büyük Sheldon'ın annesini oynayan oyuncunun gerçek hayattaki kızı:) Bu tarz tatlı detaylar da insanın hoşuna gidiyor. 

Dizi çok çok çok tatlıı ve acil izlemelisiniz! Sheldon Cooper'ın aile ve okul yaşantısı üzerinde duruluyor. Ama bunları geçiyorum, değinmek istediğim detaylara giriyorum.

Young Sheldon'da Sheldon'ın ikiz kız kardeşi, abisi, babası ve Vietnamlı en yakın arkadaşı ön plandayken, Young Sheldon başladığında çoktan 10 sezonu devirmiş olan The Big Bang Theory'de bu karakterlerden neredeyse hiç bahsedilmemiş olması büyük bir handikap. The Big Bang'te Sheldon'ın ikiz kız kardeşi 1-2 bölümde çıkmıştı, hadi neyse.  Ama abisi ve en yakın arkadaşından asla bahsedilmemişti. Bu konuyu onlar da fark etmiş olacak ki, The Big Bang Theory'de son 2 sezondur Sheldon'ın abisine ve Vietnamlı en yakın arkadaşa değinmeye ve rol vermeye başladılar. Tabi biraz eğreti duruyor, zorlama duruyor. 11 sezondur görünmeyen eski en yakın arkadaş, sonunda 12.sezonda ortaya çıkıyor vs. 

Young Sheldon kendi başına büyük Sheldon'dan bağımsız olarak harika bir dizi. Ama Young Sheldon'ı çekmeye başlayarak The Big Bang Theory'nin akışını bozmak durumunda kaldılar, o sevimsiz. 

Young Sheldon dizisinde Texas şivesi konuşuluyor çünkü  Sheldon'ın Texas'lı ve dolayısıyla çocukluğu Texas'ta geçiyor. Bu birçok kişiyi inanılmaz rahatsız ediyormuş, hatta diziyi izleyememe noktasına gelmiş insanlar. Beni hiç rahatsız etmedi, bilakis hoşuma gidiyor diyebilirim :) Ama riskli bir tercih tabi şive. Herkes farklı düşünebilir.

The Big Bang Theory bu sezon bitiyor, buna neden olan kişi de Sheldon'ı oynayan Jim Parsons. Artık farklı rollerde oynamak istediğini söylemiş. The Big Bang'le birlikte Young Sheldon'ın biteceğini sanmıyorum çünkü daha 2.sezonda. Aynı zamanda Young Sheldon'ın yapımcılığını da yapan Jim Parsons bu diziyle ilgili ne karar verecek zamanla göreceğiz.

Sevgiler!






Herkese merhabalar!

Senelerdir severek takip ettiğim Modern Family'nin Eylül 2018'de başlayan 10.sezonunun final sezonu olacağını öğrendiğimde biraz üzülmüştüm. The Big Bang Theory de bitiyor, Modern Family de bitiyor, off off. Ama açıkçası 9.sezonda çok keyif almadığım bölümleri olmuştu Modern Family'nin. İlk 8 sezona bayılmıştım, her bölüm istisnasız mükemmeldi, ama 9.sezon sanki özensizdi ya da benim modum dizi izlemeye uygun değildi belki, bilemiyorum. Modern Family'den başka hiçbir dizide bu hissi yaşamadım ama, o kesin. Arkası arkasına uzun seneler boyunca Emmy ödüllerine aday olan Modern Family oyuncularının ve dizi yapımının Emmy adaylıklarının bile çok azalması benim düşüncemi destekliyor diye düşünüyorum.


9.sezondan çok keyif almamış olsam da(çok güzel bölümler de vardı tabi, eskiye kıyasla konuşuyorum.) 10.sezon 3.bölüm MÜKEMMELDİ !!! Tam bir Modern Family bölümüydü, bu diziyi sevmemi sağlayan her şey vardı. Başından sonuna kadar çok eğlendim, temposu hiç düşmedi. Dizi sona yaklaşıyor olmasına rağmen, 3. bölümle birlikte geri kalan yaklaşık 20 bölüm için yeniden heyecan duymaya başladım ve bu blog yazısını yazma isteğim arttı. Yalnız bir şey dikkatimi çekti, IMDB'de 7.4 vermişler bu bayıldığım üçüncü bölüme, 10.sezon ikinci bölüme 8.2 vermişler, 10.sezon birinci bölüme 6.6 vermişler. Bana kalırsa bu üçü arasından üçüncü bölüm açık ara öndeydi, ama herkesin fikri başka olabiliyor. Yalnız arkası arkasına yayınlanan üç bölümün üçünün de IMDB puanları arasında çok fark var. 8.2 çok iyi bir puanken, 6.6 oldukça kötü bir puan. Bölümlerinin aynı kalitede kalamadığının göstergesi bu da aslında.

Modern Family'e 2012 senesinde başladım sanırım, ondan önce adını çok duymuştum ve hatta bir kere de izlemeye başlamıştım. Değişik bir çekim tarzı var dizinin, oyuncular kamerayla konuşuyor. Hatta bazen kameraya röportaj veriyorlar. Gerçekliğini hissedemiyorum gibi gelmişti. İnsan alışık olmadığını yok sayar ya ben de aynen öyle yaptım.

İkinci kere 2012'de başladığımda daha ilk bölümden diziye bayılmıştım. Hayret! İlk denediğimde rahatsız olup beğenmeyen de benim, ikinci denememde bayılan da benim :)

Dizi, aile ilişkileri üzerine kurulmuş. Ama bu aile bizim bildiğimiz ailelerden değiiil! Üvey anneler, eşcinsel evlilikler, eşcinsel çiftin evlat edindiği çocuklar... Adı üstünde modern aile:) Üvey anne dediğimiz Sofia Vergara zaten kendine aşık ediyor:) Sımsıcacık bir aileler, her şeyleriyle birbirlerini kabul ediyorlar. (Başta öyle olmamış tabi ehehe.) 

Amerikan yapımı olmasına rağmen aile üyelerinin birbirine bu kadar bağlı olarak gösterilmesi çok hoşuma gitti. Özellikle Avrupa için aile ilişkilerinin çok kopuk olduğu konuşulur hep. Yok efendim oralarda çocuklar 18 yaşına gelince kendini geçindirmek zorunda, vay efendim 18 yaşından sonra aile evinde çocuklar yaşayamıyormuş, anne baba istemiyormuş. 

Valla Modern Family dizisinde asla böyle bir his geçmiyor insana. Üniversiteye çocuklarını yollayan ebeveynler çok üzülüyor, çocuklarının okuldan sık sık ziyarete gelmelerini arzu ediyor. Çocuklarının üniversiteden ziyarete geleceği günlerde evde bir heyecan, bir hazırlık. Çocuk-ebeveyn ilişkisinin Amerika'da da Türkiye'den farklı olmadığı algısını oluşturdu bende. 

Modern Family bir komedi dizisi, ancak bu son sezonda önemli bir karakteri öldüreceklermiş. Şimdilik 3 bölüm yayınlandı. Daha öyle bir durum yok, lütfen kimseyi öldürmesinler :( Hayatta ölüm de olduğunu ve dizi karakterlerinin bununla nasıl baş edeceklerini göstermek istiyormuş yapımcılar. Hayat kadar gerçek bir dizi imajı yaratmak istiyorlar ama bunun bir komedi dizisi olduğunu unutuyorlar sanırım.

9.sezonda biraz temposu düşse de ilk 8 sezonu ve şimdiye kadar gördüğüm kadarıyla ümit veren bir 10.sezonu olan çok güzel bir dizi Modern Family! İzlemeyen varsa şiddetle tavsiye ediyorum:)

Sevgiler!