Herkese merhaba,

Lisenin ilk günlerinden beri gözlerim bozuk ve gözlük kullanmam gerekiyor. Küçükken gözlük kullanmak için gözlerimi bozmaya çalışan ben, ailemin tüm uyarılarına rağmen televizyonu yakından izliyor, kitabı yakından okuyordum. İstediğim de oldu, gözlerim bozuldu. Zaten ondan sonrası pişmanlık. Gözlerin var ama bir aparat olmadan net göremiyorsun. Sabah uyanıyorsun, bulanık. Duşa giriyorsun, bulanık. Gözlük takıyorsun, gözlüğün camı kirleniyor, yine bulanık:) Burnunun üstünde ağırlık yapan bir şey. Gözlerinin hafif çökmesine neden oluyor gözlük, burunda iz yapıyor, yer ediyor. Bunun geri dönüşü de yok ne yazık ki, ameliyat dışında tabi. Ameliyat olmaya, gözlerimi çizdirmeye de hiç cesaret edebilir miyim bilmiyorum. Ameliyatı uyurken yapsalar neyse ama tamamen uyanıksın ve hadi uyanıksın diyelim. Kolunda, bacağında işlem yapılsa gözünü kapatırsın bakmazsın. Bunda tam tersi, gözünü kırpamıyorsun bile, hatta kocaman açılsın diye alet takıyorlar, ayy korku filmi gibi.


Neyse efenim ben de birçok kişi gibi çözümü lenste buldum. Bundan dört sene öncesine kadar her gün lens kullanıyordum. Üç sene civarında ara vermeden lens kullandım. Renksiz-şeffaf lens kullandım ben. Yani görsellik amaçlı değil, gözüm bozuk olduğu için kullandım. 

Lens almak için göz doktoruma gidip muayene oldum ve doktorum gözlerimin lens kullanımı için uygun olduğunu ancak kendisinin lens kullanımını önermediğini söyledi. Hani bir efsane vardır ya, madem lazerle göz ameliyatı olmak bu kadar güzel, göz doktorları neden gözlerini çizdirmiyor diye. Aynısı lens için de geçerli. Göz doktorları lens de kullanmıyor. Bir bildikleri var demek ki:)

Ama ben doktoruma gıcık ola ola, lens kullanacağım diye ısrar ede ede, sonunda doktorumun anlaşmalı olduğu firmanın lensini kullanmaya başladım. Doktor lensi kendi çekmecesinden çıkarıp satışını yaptı. Sevinçten eve uça uça geldim ama lens takmak çok zor geldi. Hala da zor gelir. Gözlerimin küçük olmasının da etkisi var sanırım. Daha iri ve belirgin gözlü kişilerin daha kolay lens taktığını düşünmüşümdür hep. 

Neyse düşüre düşüre, her düşürüşümde solüsyona batıra çıkara lensi taktım ama bu lensle hayat devam etmez! Buraya doktorumun bana satışını yaptığı lensin markasını da yazacaktım ve Google'da araştırdım. Ama tamamen unutmuşum markayı, asla hatırlamıyorum.

Ben lens takarken üniversitede okuyordum. Mühendislik fakültesi de olunca, birçok kişinin gözleri bozuk tahmin edersiniz:) Arkadaşlarımla konuşurken onların Avunue Oasys marka lens kullandıklarını öğrendim. Bir de aylık lens kullanıyorlarmış ve gözlerinden bir ay boyunca çıkarmıyorlarmış. Lensi takıp çıkarmakta bu kadar zorlanınca, bu fikre ba-yıl-dım!!!

Hemen bir alışveriş merkezine gittim ve Oasys marka lensi satın aldım. Gerçekten müthiş bir lens, öncelikle onu söylemeliyim. Önceki lensim batıyordu, gözlerim sulanıyordu. Daha kalın bir lensti sanırım ve gözlerim yeterinde hava(oksijen) alamıyordu. Oasys incecik bir lens, gözümde var mı yok mu asla anlamadığım, sanki gözlerim hiç bozulmamış gibi yaşadığım bir üç sene oldu. 

Bu süre boyunca ben sadece otuz günde bir lenslerimi çıkardım, gece gündüz hep aynı lens vardı gözümde. Duşa girerken de lensle giriyordum. Ne bir rahatsızlık, ne bir batma, ne bir kuruluk. 

Derken... Bu süreçte bir de Roaccutane kullanmaya başladım. Belki her şey bundan kaynaklandı, Roaccutane dönemine denk gelmeseydi belki hala lens kullanıyor olurdum, bilemiyorum. Roaccutane gözleri kurutan bir ilaç biliyorsunuz, lens kullanımını önermiyorlar. Lens kullanımı önerilmediği halde, ben yalnızca aydan aya lens değiştirirken lenslerimi çıkardım. Hata üstüne hata. Ve bir yerden sonra gözlerim lensi kabul etmemeye başladı, sürekli sarı sarı çapaklanıyordu. Gün içerisinde, durmadan sapsarı çapak oluyordu gözüm. Lens pıt diye atıyordu kendini ve gözümden çıkıyordu. Göze tutunamıyordu.

Bu süreçte mecburen 1 hafta kadar lens kullanımını durdurdum. Mikrop kapmış olabileceğini düşünerek Terramycin merhem kullandım. Gözlerimin kuruluğu geçsin diye suni gözyaşı damlası kullandım. 1 haftada toparlar gözüyle bakıyordum, dört sene geçti hala lens kullanamıyorum.

Ama bu dört sene içinde uzun bir süre ara ara lens kullanımını denedim. Bir ay geçti, artık kullanmaya dönebilirim. Hmm altı ay geçti, artık gözlerim tamamen düzelmiştir diye diye her lens takmayı denediğimde, gözlerime asit dökmüşüm gibi bir acı ile karşı karşıya kaldım. Lensi taktığım saniye delicesine bir yanma, çılgınlar gibi gözlerimden akan yaşlar... Lensi anında çıkarmam lazım yanmayı geçirmek için ama acıdan gözlerimi açamıyordum ki. En son yaşadığım bu lens girişiminden sonra bir daha cesaret edemedim lens takmaya.

Gözlerime ciddi zarar vermişim ne acı. Hala uzun süre bilgisayara bakınca(ki bütün gün bilgisayara bakıyorum) suni göz yaşı damlası kullanmam gerekiyor. Komodinimde bir kutu suni gözyaşı damlası durur her zaman. Şu an bu yazıyı yazarken bile sağ gözümde kuruluk hissediyorum, gideyim de damla damlatayım:)

Bazı şeyler şakaya gelmiyor, lens kullanımında bir aylık lensi bir ay kullanabiliyormuşuz gibi cümlelere inanıp (inanmayı seçip) lütfen sağlığınızı tehlikeye atmayın. Gözlerinizden bile olabilirsiniz!

Sevgiler.
Herkese merhabalar!


The Big Bang Theory'deki Sheldon Cooper'ı The Big Bang izlemeyenler bile tanıyordur sanırım. Birçok hareketi Caps olmuştur, 9gag vb. sayfalarda karşımıza sıkça çıkar. Mesela Caps deyince bir görsel aklıma geliyor ilk olarak. O da bu :)


Efenim bu karakter son on senenin belki en başarılı dizi karakteridir, bu rolü canlandıran Jim Parsons birçok kez Emmy kazandı bu rolle. Hatta her bölümden dudak uçuklatan bir ücret alıyor. 20dakikalık bölümler halinde yayınlanan dizinin her bölümünden 1'er milyon dolar alıyor! 

Tabiiii, bu yetmemiş olacak ki Sheldon karakterinin etinden sütünden biraz daha yararlanmaya karar vermiş (ki hiç şikayetçi değilim) ve Sheldon Cooper'ın çocukluk döneminin anlatıldığı Young Sheldon dizisini 2017'de yayınlamaya çekmeye başladı. (Yapımcılarından birisi kendisi de.)

Young Sheldon'daki oyuncuların hepsi cuk oturmuş. Küçük Sheldon'ı canlandıran oyuncu mükemmel, küçük Sheldon'ın annesini oynayan oyuncu da, büyük Sheldon'ın annesini oynayan oyuncunun gerçek hayattaki kızı:) Bu tarz tatlı detaylar da insanın hoşuna gidiyor. 

Dizi çok çok çok tatlıı ve acil izlemelisiniz! Sheldon Cooper'ın aile ve okul yaşantısı üzerinde duruluyor. Ama bunları geçiyorum, değinmek istediğim detaylara giriyorum.

Young Sheldon'da Sheldon'ın ikiz kız kardeşi, abisi, babası ve Vietnamlı en yakın arkadaşı ön plandayken, Young Sheldon başladığında çoktan 10 sezonu devirmiş olan The Big Bang Theory'de bu karakterlerden neredeyse hiç bahsedilmemiş olması büyük bir handikap. The Big Bang'te Sheldon'ın ikiz kız kardeşi 1-2 bölümde çıkmıştı, hadi neyse.  Ama abisi ve en yakın arkadaşından asla bahsedilmemişti. Bu konuyu onlar da fark etmiş olacak ki, The Big Bang Theory'de son 2 sezondur Sheldon'ın abisine ve Vietnamlı en yakın arkadaşa değinmeye ve rol vermeye başladılar. Tabi biraz eğreti duruyor, zorlama duruyor. 11 sezondur görünmeyen eski en yakın arkadaş, sonunda 12.sezonda ortaya çıkıyor vs. 

Young Sheldon kendi başına büyük Sheldon'dan bağımsız olarak harika bir dizi. Ama Young Sheldon'ı çekmeye başlayarak The Big Bang Theory'nin akışını bozmak durumunda kaldılar, o sevimsiz. 

Young Sheldon dizisinde Texas şivesi konuşuluyor çünkü  Sheldon'ın Texas'lı ve dolayısıyla çocukluğu Texas'ta geçiyor. Bu birçok kişiyi inanılmaz rahatsız ediyormuş, hatta diziyi izleyememe noktasına gelmiş insanlar. Beni hiç rahatsız etmedi, bilakis hoşuma gidiyor diyebilirim :) Ama riskli bir tercih tabi şive. Herkes farklı düşünebilir.

The Big Bang Theory bu sezon bitiyor, buna neden olan kişi de Sheldon'ı oynayan Jim Parsons. Artık farklı rollerde oynamak istediğini söylemiş. The Big Bang'le birlikte Young Sheldon'ın biteceğini sanmıyorum çünkü daha 2.sezonda. Aynı zamanda Young Sheldon'ın yapımcılığını da yapan Jim Parsons bu diziyle ilgili ne karar verecek zamanla göreceğiz.

Sevgiler!






Herkese merhabalar!

Senelerdir severek takip ettiğim Modern Family'nin Eylül 2018'de başlayan 10.sezonunun final sezonu olacağını öğrendiğimde biraz üzülmüştüm. The Big Bang Theory de bitiyor, Modern Family de bitiyor, off off. Ama açıkçası 9.sezonda çok keyif almadığım bölümleri olmuştu Modern Family'nin. İlk 8 sezona bayılmıştım, her bölüm istisnasız mükemmeldi, ama 9.sezon sanki özensizdi ya da benim modum dizi izlemeye uygun değildi belki, bilemiyorum. Modern Family'den başka hiçbir dizide bu hissi yaşamadım ama, o kesin. Arkası arkasına uzun seneler boyunca Emmy ödüllerine aday olan Modern Family oyuncularının ve dizi yapımının Emmy adaylıklarının bile çok azalması benim düşüncemi destekliyor diye düşünüyorum.


9.sezondan çok keyif almamış olsam da(çok güzel bölümler de vardı tabi, eskiye kıyasla konuşuyorum.) 10.sezon 3.bölüm MÜKEMMELDİ !!! Tam bir Modern Family bölümüydü, bu diziyi sevmemi sağlayan her şey vardı. Başından sonuna kadar çok eğlendim, temposu hiç düşmedi. Dizi sona yaklaşıyor olmasına rağmen, 3. bölümle birlikte geri kalan yaklaşık 20 bölüm için yeniden heyecan duymaya başladım ve bu blog yazısını yazma isteğim arttı. Yalnız bir şey dikkatimi çekti, IMDB'de 7.4 vermişler bu bayıldığım üçüncü bölüme, 10.sezon ikinci bölüme 8.2 vermişler, 10.sezon birinci bölüme 6.6 vermişler. Bana kalırsa bu üçü arasından üçüncü bölüm açık ara öndeydi, ama herkesin fikri başka olabiliyor. Yalnız arkası arkasına yayınlanan üç bölümün üçünün de IMDB puanları arasında çok fark var. 8.2 çok iyi bir puanken, 6.6 oldukça kötü bir puan. Bölümlerinin aynı kalitede kalamadığının göstergesi bu da aslında.

Modern Family'e 2012 senesinde başladım sanırım, ondan önce adını çok duymuştum ve hatta bir kere de izlemeye başlamıştım. Değişik bir çekim tarzı var dizinin, oyuncular kamerayla konuşuyor. Hatta bazen kameraya röportaj veriyorlar. Gerçekliğini hissedemiyorum gibi gelmişti. İnsan alışık olmadığını yok sayar ya ben de aynen öyle yaptım.

İkinci kere 2012'de başladığımda daha ilk bölümden diziye bayılmıştım. Hayret! İlk denediğimde rahatsız olup beğenmeyen de benim, ikinci denememde bayılan da benim :)

Dizi, aile ilişkileri üzerine kurulmuş. Ama bu aile bizim bildiğimiz ailelerden değiiil! Üvey anneler, eşcinsel evlilikler, eşcinsel çiftin evlat edindiği çocuklar... Adı üstünde modern aile:) Üvey anne dediğimiz Sofia Vergara zaten kendine aşık ediyor:) Sımsıcacık bir aileler, her şeyleriyle birbirlerini kabul ediyorlar. (Başta öyle olmamış tabi ehehe.) 

Amerikan yapımı olmasına rağmen aile üyelerinin birbirine bu kadar bağlı olarak gösterilmesi çok hoşuma gitti. Özellikle Avrupa için aile ilişkilerinin çok kopuk olduğu konuşulur hep. Yok efendim oralarda çocuklar 18 yaşına gelince kendini geçindirmek zorunda, vay efendim 18 yaşından sonra aile evinde çocuklar yaşayamıyormuş, anne baba istemiyormuş. 

Valla Modern Family dizisinde asla böyle bir his geçmiyor insana. Üniversiteye çocuklarını yollayan ebeveynler çok üzülüyor, çocuklarının okuldan sık sık ziyarete gelmelerini arzu ediyor. Çocuklarının üniversiteden ziyarete geleceği günlerde evde bir heyecan, bir hazırlık. Çocuk-ebeveyn ilişkisinin Amerika'da da Türkiye'den farklı olmadığı algısını oluşturdu bende. 

Modern Family bir komedi dizisi, ancak bu son sezonda önemli bir karakteri öldüreceklermiş. Şimdilik 3 bölüm yayınlandı. Daha öyle bir durum yok, lütfen kimseyi öldürmesinler :( Hayatta ölüm de olduğunu ve dizi karakterlerinin bununla nasıl baş edeceklerini göstermek istiyormuş yapımcılar. Hayat kadar gerçek bir dizi imajı yaratmak istiyorlar ama bunun bir komedi dizisi olduğunu unutuyorlar sanırım.

9.sezonda biraz temposu düşse de ilk 8 sezonu ve şimdiye kadar gördüğüm kadarıyla ümit veren bir 10.sezonu olan çok güzel bir dizi Modern Family! İzlemeyen varsa şiddetle tavsiye ediyorum:)

Sevgiler!






Merhabalar!

Ojelerfora Selma Çiçekdal'ın Snapchat zamanlarında takipçisiydim, o dönemde İsviçre menşeili Curaprox diş fırçasını ondan görüştüm. Bu diş fırçasını alın bana teşekkür edeceksiniz demişti, gerçekten öyleymiş.


Diş fırçasına bakınca, fırçanın sapının dümdüz bir tasarıma sahip olması sebebiyle bir şeye benzetemedim başta. Fiyatı da diğer diş fırçalarına göre daha pahalı üstelik. Migros, Macrocenter gibi marketler yerine eczanede satılıyor, her eczanede de satılmıyor. Dolayısıyla diş fırçasına ulaşması da biraz zor. O sebeple ilk zamanlar vazgeçmiştim, diş fırçasının peşinde mi koşacağım diye.

Sonra bir gün annemle alakasız bir şehirde alakasız bir eczaneye ağrı kesici almak için girdiğimizde gördüm bu diş fırçasını. O dönem kendime marketten başka bir diş fırçası almıştım ve memnun sayılırdım. Diş eti kanaması yaşayan anneme önerdim bu fırçayı çok övüyorlar, bir dene istersen diye ve o eczaneden anneme bir tane Curaprox Ultra Soft 5460 diş fırçası aldık.

2 gün içerisinde benim Selma'ya müteşekkir olduğum gibi, annem de bana teşekkür etti. Diş etlerinin kanamasının durduğunu, hayatında kullandığı en mükemmel diş fırçası olduğunu söyledi. Bu diş eti kanaması için, kanama önleyici bir diş macunu getirtmiştik yurt dışından, ona rağmen kanaması devam ediyordu. Ama bu diş fırçası bu sorunu çözdü.

Tabi acil bana ve babama Curaprox diş fırçası aradık ve o günden beridir sadece Curaprox diş fırçası kullanıyoruz.

Curaprox'un Super Soft, Ultra Soft gibi çeşitleri var. Biz Ultra Soft 5460 kullanıyoruz.

Diş eti kanaması vb. sorunlarınız varsa eczaneye gidin ve satın alın, pişman olmayacaksınız. Elektrikli diş fırçaları hikaye, Curaprox şahane :) 

Sevgiler!
Herkese merhaba!

Kişisel hijyenime ve bakımıma takıntılı bir insan olarak ağız sağlığım ve temizliğim de her zaman önceliğim olmuştur. Çürük yumurtadan daha da çürük bir bünyeye sahip olmam sebebiyle diş minem çok ince ve diş hekimim diş beyazlatma yaptırmamı önermiyor. Doğal dişlerimde herhangi bir problem yokken lamine yaprak porselen yaptırmak da istemiyorum. Dişlerimi ne kadar temizlesem de, dişlerimin minesinin inceliği ve yarı şeffaf oluşu, dişlerimin sarı görünmesine sebep oluyor.


Senelerdir beyazlatıcı etkili agresif diyebileceğimiz diş macunları kullandım bu sebeple. Dişlerimin ırsi olarak istediğim beyazlıkta olma ihtimali olmadığını bile bile şartlarımı zorladım. Gelin görün ki bu tarz diş macunlarındaki kimyasal oranı ağız sağlığıma hiç iyi gelmedi. 2011'den beri her diş fırçalamamda dilimi de fırçalamaya başladım. Çünkü dilim bembeyaz oluyordu. Gün içerisinde rahatsız oluyordum, ağız kokum oluşuyor gibi geliyordu. Bir nevi kısır döngüye girmiştim. Günde 3 kere diş ve dil fırçalasam 4.ye ihtiyaç duymaya başlamıştım.

Bundan 7-8 ay önce bu durumdan çok rahatsız olmaya başladım. Dilime bile değdirdiğim bu kimyasallarla dolu diş macunları bana yarardan çok zarar veriyordu sanki. Ben de organik diş macunu arayışına girdim. Rossmann, Gratis, Watsons, Cosmetica, Macrocenter, Migros... Bu marketlerdeki doğal olduğunu iddia eden diş macunlarının hepsinde birçok kimyasal madde vardı. Hiçbiri içime sinmedi ve Google'dan arayışlarımı sürdürdüm. Bu süreçte iki adet diş macunu satın aldım, biri Hunca Life'ın Naturilies Beyazlatıcı Etkili Diş Macunu, diğeri de Arifoğlu'ndan satın aldığım organik diş macunu. (Arifoğlu'ndan aldığım organik diş macununu başka bir blog yazısında anlatacağım.)

Diş macununu gittigidiyor.com'dan sipariş ettim, 4 kutu satın aldım. Hiç bilmediğim bir üründen toplu alışveriş yaparken çekinirim aslında, ama bu sefer riske girdim ve iyi ki birden çok almışım!

İlk gün kullandığımda yaşadığım deneyimi paylaşmak istiyorum. Normal diş macunlarından biraz daha katı ve ilk anda dişlerin üzerine yayması diğer diş macunlarına göre daha zor. 6 aydır aynı diş macununu kullanıyorum ve şu an asla bu zorlukları yaşamıyorum. Normali böyleymiş gibi geliyor, alışılmayacak birşey değil. İlk anda farklı geliyor o kadar.

Tadı biraz daha az keskin, ama gayeet güzel. Kokusu naneli, o da şahane.

Benim bu kadar bayılma sebebim, ağız sağlığımda yaşadığım olumlu gelişmeler. Dilimi fırçalamayı bıraktım, hatta dil temizleyicimi çöpe attım! Ağzımın gün içerisinde kokmaya başlama sebebi diş eti ve dilimin diş macunlarının kimyasalından olumsuz etkilenmesinden kaynaklanıyordu. Bu kimyasal etkiden kurtulunca sabah ve akşam diş fırçalamam yetiyor.

Diğer diş macunlarını(yedek hiç açılmamış diş macunlarını bile) çöpe attım, hiç pişman değilim. Hunca Life markasını 2 gün önce Rossmann'da gördüm, şampuanı Rossmann'lara gelmiş. Hemen hevesle diş macunu da gelmiş mi diye baktım ama göremedim. Rossmann gibi bir markete gelirse satın alması da çok kolaylaşır:)

Organik denildiğinde inanılmaz pahalı olacakmış izlenimi oluşuyor insanda ama 12 TL civarında bir fiyata satılıyor.

Sevgiler!


Herkese merhabalar!

İflah olmaz bir Avrupa Yakası izleyicisiyim. Yıl olmuş 2018, günde en az 1 bölüm izlerim. Daha doğrusu izlerim demek çok doğru olmaz, temizlik- yemek yaparken, giyinirken, makyaj yaparken, bazen duşta bile arka planda ses olarak açık olur. Ekrana pek bakamıyorum ama bakmama gerek de yok, ezbere biliyorum neredeyse:) Bir Burhan Altintop kolay yetişmiyi!

(Şuanda blog yazımı yazarken de arkada 122. bölüm açık, Burhan Altıntop'un koşu bandı aldığı, Gaffur'ların ailecek koşu bandını denediği bölüm :) )

Dolayısıyla Gülse Birsel ne iş yapsa izliyorum. En azından bir süre:) Yalan Dünya'ya da çok hevesle başlamıştım, hatta evde arada ''ZAAAHTEEEERRR'' diye gezdiğim de olur:) Aaa bir de ''sevgılım'' demeyi severim. Buna rağmen, Yalan Dünya dizisini çok takip etmedim, ne oluyordu, kim kimin nesiydi, neden aynı evde yaşıyorlardı vs. Pek hatırlamıyorum ve bilmiyorum.

Keza Gülse Birsel'in Aile Arasında filmini de izledim ve mükemmeldi.

Gelelim yazımın konusu olan Jet Sosyete'ye. Bende Jet Sosyete'nin yeri Avrupa Yakası'nın çooook altında ama Yalan Dünya'nın üstünde bir konuma sahip. Tv'den takip edeyim derdine düşmüyorum ama boşta kaldığımda Youtube'dan izliyorum. Jet Sosyete'nin 2.sezonunun ilk bölümü de bu hafta yayınlanmış, ben bugün izledim.
 

(Yazının buradan sonrası spoiler içerir.)

Bu bölümde üzerinde durdukları birçok konu oldu aslında. O kısımlara çok girmeyeceğim. Benim dikkatimi çeken Sarp Apak'ın canlandırdığı Ozan karakterindeki ciddi değişiklik. Geçen sezonda komşunun yeğeni Melike'yle yaşadıkları romantik anlar, bu sezonda yasak olanın cazip olmasına bağlanmış ve belki de biraz yüzeyselleşilmiş. İlayda'yla birlikteyken yasak konumdaki Melike iken, Melike'yle birlikteyken yasak olan İlayda olmuş ve Ozan'ın İlayda'ya yeniden ilgisi olmuş.

Hatta işin içine bir de Instagram fenomeni ''Yılmazsisters'' kızkardeşlerden biri de dahil oluyor ve bakınız ki o da Ozan için yasak! Ozan her ''yasak'' kelimesini duyduğunda o yasak olan kıza inanılmaz bir ilgi duyuyor. En son ilkokulda 8.00de kalkmış olan Ozan, şuanda yasak olan eski nişanlısı için 8.00'de kalkıyor.



Peki gerçekten öyle midir? Yasak olan daha mı tatlıdır? Erkekler için kaçan kovalanır mı? İlişkilerde İlayda'nın yaptığı gibi taktik mi yapmak lazım?


Açıkçası ben taktik yapılarak başlanan bir ilişkinin yalan üstüne kurulmuş bir ilişki olduğunu düşünürüm. Bana taktik yapılmasını istemem, taktik yapıldığını gördüğümde soğurum. Taktik de yapmam. Benim bakış açım daha çok ''taktik maktik yok, bam bam bam!'' :)

Ama yaptığımın doğru olmadığını da biliyorum. İnsan ilişkileri ve özellikle kadın-erkek ilişkileri biraz böyle. Biraz taktik yapmak, biraz yasak görünmek, biraz kaçmak gerekiyor sanıyorum. Ne kadar acı ama gerçekler böyle!

Gülse Birsel'in hayatla ilgili mükemmel tespitleri olur, dizi, film ve köşe yazılarına bu tespitlerini yansıtır. Buradaki bu yasak olma durumunu da göz ardı etmemek gerek diye düşünüyorum sevgili kızlar:)

Ben yine bundan sonra da taktiksiz devam ederim, böyle gelmiiiiş böyle gider. Ama taktik yapabilecek olanlar da yapsın anacım, bu gerekiyor demek ki:)

Sevgiler!



Herkese merhabalar,

Saç derimde son bir senede artan bir egzama problemi sebebiyle uzun senelerdir kullandığım Schwarzkopf marka şampuanımı değiştirdim. Şu anda banyoda 10'dan fazla şampuan var:) Sürekli saçıma ve daha doğrusu saç derime en iyi gelen, saç derisinde en az kaşıntıya sebep olan ve mümkünse çok yoğun bir şekilde yaşadığım saç dökülmesi problemini azaltan bir şampuan arıyorum. 7-8 aydır aralarda başka şampuan denesem de Bioblas'ın üzüm çekirdeği ekstreli şampuanını kullanıyorum ve birçok pahalı şampuandan daha yüksek bir verim aldığımı söyleyebilirim!












Son 1 haftadır başka bir şampuana geçtim, o sebeple Bioblas'la ilgili izlenimlerini üstünden çok zaman geçmeden paylaşmak istedim.

Bir kere fiyatı çok uygun. Bu çok güzel bir özellik. Diğer bir özelliği de içinde parfüm yok. (Varsa bile benim burnuma bir koku gelmiyor.) Parfümsüz olması saç derisinin parfüm gibi egzamayı arttıracak bir etkene maruz kalmaması anlamına geliyor. Saç dökülmemi asla azaltmadı. Ama aralarda pahalı şampuanlar da denedim, şimdiye kadar hiçbir şey saç dökülmemi azaltmadı. O sebeple Bioblas'ı suçlayamam :) Her halde en son Görkem Karman'la anılmaya başlayan Priorin'i deneyeceğim. Ama şimdilik 4 yeni şampuan deniyorum, belki mutluluğu onlardan birinde bulurum kimbilir:)  

(Diğer şampuanlarla ilgili gelişmeleri de blogumda yazacağım.)

Bu şampuan yağlı saçlar için tasarlanmış, yağlanmamı normalde belki bir yarım gün/1 gün daha geciktiriyor diyebilirim. Bu açıdan da çok olumlu buluyorum. Çünkü nice şampuanlar var tek vaatleri yağlanmayı geciktirme olan, ama bu işlevi gerçekleştiremiyorlar. Bioblas'ın ikinci vaadi olmasına rağmen, yerine getirebiliyor. 

Genel olarak çok memnun olduğum bir şampuan olsa da, eğer varsa piyasada öyle bir ürün, saç dökülmemi azaltacak bir şampuan arayışında olduğum için şimdilik ara vereceğim. Yine de her zaman banyomda bulunacak, dönüp dönüp kullandığım ve eşime dostuma önerdiğim bir şampuan.

Sevgiler!



Merhabalar!



Geçtiğimiz ay telefonumdaki Google Haberler uygulamasının önerdiği bir haber düştü ekranıma, bugün bu yazıyı ararken Google'dan baktım İHA'nın bir haberiymiş ve Habertürk, Star, Kanal D, Ensonhaber vb. birçok websitede aynı haber yayınlanmış. Haber şu:

Kaynak: www.haberturk.com

Özellikle haberin linkini eklemek yerine ekran görüntüsü koymayı tercih ettim, ileride haber silinebilir vs. diye.

Benim okuduğum orijinal haberi bulamadım. Habere göre, sedef hastası olan bu beyfendi, Ankara'ya gidiyor ve bir doktor 50 günde tedavi ediyor. Bu tedavi sonunda Musa Bey neredeyse tamamen iyileşmiş. Şu anki haber sitelerinde bu bilgiler duruyor, ama benim 1 ay önce okuduğum haberde doktorla birlikte Musa Bey bir ilaç tutuyorlar ellerinde ve bu ilacın(ek gıda) Musa Bey'in iyileşmesinde destek olan ürün olduğunu belirtiyorlardı.

İlacın bu kadar öne çıkarılması reklam izlenimi uyandırdı bende, ama yine de ilacı (ek gıdayı) Google'ladım ve içeriğini inceledim. İçerisinde bolca C Vitamini ve L-Carnitin olduğunu gördüm. Günlük olarak C Vitaminini aksatmayan bir insanım ancak daha önce L-Carnitin kullanmamıştım. Bu arada L- Carnitin'i biraz araştırdım, daha çok sporcular kullanıyormuş, hatta ''Placebo etkisi mi bilmiyorum ama çok enerji veriyor'' şeklinde yorumlar da gördüm ama ciltle ilgili bir bağlantısına denk gelmedim internette. (Bu arada enerji vermiyor ekstra olarak, placebo etkisiymiş gerçekten.)

Daha önce de blogumda yazdığım Rossmann'larda satılan Altapharma markasının L Carnitin ek gıdası olup olmadığını araştırdım ve varmış!

Ertesi gün hemen gidip satın aldım, L-Carnitin 500+B6+B12+D3 şeklinde satılıyor ek gıda ve bir kutuda 60 kapsül satılıyor. 

(Bu yazı için fotoğraf eklemek adına Google'dan Altapharma L-Carnitin ek gıdasına bakarken, Altapharma'nın 2 farklı L-Carnitin ek gıdası daha olduğunu gördüm, Rossmann'da bunları görmemiştim. 2 farklı Rossmann'a gitmiştim, 2sinde de benim aldığım ürün satılıyordu. Belki Türkiye'ye bir tek L Carnitin 500 gelmiştir, bilemiyorum.)

Gitmişken Altapharma'nın Hyaluronik Asit içeren Hyaluron 50 +Coenzym Q10 isimli 40 kapsülden oluşan ek gıdasını da satın aldım ve o günden beri de her gün bu iki ek gıdayı birlikte kullanıyorum.
(Bu ek gıdanın içinde Biotin de varmış, daha önce Solgar'ın Biotin ek gıdasını kullandığımı ve yüzümde tüylenme yaptığını yazmıştım. Bu ek gıdada çok daha düşük dozda Biotin olduğu için aynı sorunu yaşamayacağımı umuyorum.)

Bu süreçte karaciğerime daha fazla yük binmemesi adına demir ve balık yağı gibi ek gıdalarımı askıya aldım. 

Şimdilik çok ciddi bir fark olmadı, kullanmaya başlayalı 1 ayı geçiyor. 1 ay sonra ilk kutuyu bitirdiğimde bir fark olursa bu yazımı güncellerim.

Cildimde ciddi bir fark olmaması, bu ek gıdaların sağlığıma yararlı olmadığı anlamına gelmez. Problemli ciltliler için çözüm bulmak kolay değil ve bir ürünün o an işe yaramıyor gibi görünmesi, genel sağlığımıza sağladığı faydaları küçültmez. O sebeple ben kullanmaya devam edeceğim.

Bu tarz ek gıdaları doktor kontrolünde kullanmakta fayda var tabi, bunu da göz ardı etmemek gerekiyor. 

Son bir şey: Bu tarz ek gıdalardan mucize beklememek gerekiyor!

Sevgiler!
Herkese merhabalar!

Daha önce birçok blog yazımda Roaccutane tedavisi olduğumdan ve sivilcelerimin birkaç sene sonra aynı şekilde geri döndüğünden bahsetmiş olsam da detaylı bir Roaccutane blog yazısı yazmamıştım. Kısmet bu güneymiş:) Blogu 10 ay önce açtığımda ilk yazmak istediğim yazılardan biriydi aslında, ama iyi ki yazmamışım çünkü 10 ayda daha da kötü durumlar oluştu. Anlatmaya başlıyorum.


Hayatım boyunca sivilceli bir insan oldum. Sivilceli oluşum beni temizlik hastası bile yaptı. Dışarıdan bakınca ''ay yüzünü bir yıka, bu ne pislik'' şeklinde bakıldığını düşündüğüm için küçüklüğümden beri çok sık yıkandım, elimi yüzü aşırı sık temizledim. Ortaokulda sıra arkadaşımla (ki onun cildi sorunlu değildi) her teneffüs lavaboya gider ve ellerimizi yıkardık (tuvaleti kullanmamış olmamıza rağmen). Sabahçıydım ve öğlen eve geldiğimde çoktan 7 kere elimi yıkamış olurdum. Liseye geldiğimde ellerimde alerjik egzama meydana geldi ve dermatoloğa gittik. Ellerimi aşırı yıkamaktan dolayı oluyormuş meğerse, hem merhem verdi hem de ellerimi abartılı yıkamayı bırakmamı söyledi. Çok azaltamadım, hala 28 yaşımda normalden fazla el yıkıyorum. Egzamam ara ara nüksediyorsa da kontrol edebiliyorum, domates ve patlıcan egzamayı tetiklediği için çok fazla tüketmiyorum. Bunun dışında uzun yıllardır kolonya taşıyorum yanımda, mikropları öldürüyor diye. Ya bunları anlatırken kendimi deli gibi hissediyorum ama ancak bu kadar yoğun sivilce yaşayan kişiler anlar beni. Hani derler ya ''Benim hayatımı yargılamadan önce benim ayakkabılarımı giy ve benim geçtiğim sokaklardan, dağ ve ovalardan geç. Hüznü, acıyı ve neşeyi tat. Benim geçtiğim senelerden geç, benim takıldığım taşlara takıl.'' diye. Gerçekten yaşamayan bilmez. Bu blogu anonim olarak yazmamın güzelliği de burada aslında, deneyimlerimi filtrelemeden yazabiliyorum.

Peki el hijyenine neden bu kadar taktım? Ellerimizi gün içerisinde ister istemez yüzümüze onlarca kere değdiriyoruz. Sivilce vb. mikroptan uzak durması gereken oluşumların olduğu bir cilde mikroplu ellerin değmesi, durumu daha da işin içinden çıkılmaz bir noktaya getirecektir. Benim yüzümde zaten her zaman çok fazla sivilce olmuştur ve mikrop almaları sonucu daha da kötü bir hale gelmeleri psikolojik olarak beni mahvedecektir. Bunu bildiğim için ellerimin hijyenine hep dikkat ettim. Ama dediğim gibi her şeyin fazlasının zararlı olması gibi bu da zararlı oldu ve egzama problemi ortaya çıktı.

Bir Roaccutane dedim konu nerelere geldi efenim haklısınız, konuya dönüyorum.

2011 yaşında artık kendimi kocamaaan bir birey olmuş olarak hissetmeye başladığımda (21 yaşındaydım) bir dermatoloğun muayenehanesinde ağlarken buldum kendimi, nolur Roaccutane yazın. Bu şekilde yaşamak çok zor, hiçbir merhem işe yaramıyor diye. Çünkü sadece yüzüm değil, sırtım, kalçam ve en kötü durumdaki kollarım da tamamen sivilce kaplıydı. Yaz olmasa da kolsuz giymesem diye bakardım, ki yazları kolsuz bluz giyemezdim. Sivilcelerimi sıkma huyum da var, perişan haldeydi kollarım.

Doktorumun hakkını yemek istemem (zaten isim de vermeyeceğim), bana merhemlerle şansımızı denememizi söylemişti. Ama bu doktor benim gittiğim 3. ya da 4. doktordu ve ben zaten piyasadaki tüm merhemlerle şansımı denemiştim. İşe yaramayacağını bildiğim için ağlamaya başladım ve Roaacutane diye yalvardım ve doktorum bana Roaccutane yazdı.

DÜNYA'NIN EN MUTLU İNSANI OLMUŞTUM O AN!

Her ay kolestrolümün kontrol edileceğini ve kolestrolüm artarsa ilaca devam edemeyeceğimi bildiğim için yememe içmeme o kadar dikkat etmeye başlamıştım ki bu süreçte 10 kiloya yakın kilo verdim. Bir yandan günden güne cildim güzelleşirken bir yandan da fit olmuştum. Hayatımda en güzel olduğum dönemdi sanırım. 

Tabi Roaccutane dozajı kilonuza göre belirlendiği için, ben bu kadar kilo verince, başlangıçta anlaştığımızdan bir kutu az ilaç tüketerek tedavimi bitirdim. 

Tedavi sürecinde inanılmaz cahildim! Woow, nasıl yapmışım diyorum şimdi. Tedaviye yazın başlamıştım, staj yapıyordum bu süreçte. Stajım bütün gün güneşin altında olmamı gerektiriyordu, ben güneş koruyucu bile kullanmadım. (Şu an Aralık'ta bile ve bu tedaviyi olmuyor olmama rağmen güneş koruyucusuz çıkmıyorum).

Birçok kişinin başına gelen şeyleri yaşamadım, ya da o kadar mutluydum ki sivilcelerim bitiyor diye, görmezden geldim bilemiyorum. Ama hiç bel ağrısı çektiğimi ya da depresif hissettiğimi hatırlamıyorum. Dudaklarım kuruyup çatlıyordu ama, bir de gözlerim kuruyordu. Aaa yaptığım diğer bir cahillik de, bu süreçte lens kullanımına devam etmek oldu. Gözlerim hem kuruyordu hem de lens kullanıyordum. Gözlerim o kadar kötü oldu ki, senelerdir hiç lens takamadım. Belki şimdi toparlamıştır gözlerim ama artık denemiyorum bile lens takmayı. Optik gözlük yakışmıyor ama sağlığım ve ben daha önemliyiz! (Artık bu şekilde bakabiliyorum.)

Tedavim bittikten sonra ilk birkaç sene sivilce sorunum olmadı. Ama sonrasında eskisi gibi geri döndü tüm sivilcelerim. İşin kötü yanı, Roaccutane tedavisinden sonra sivilceler tekrar ederse tek çözüm yolu Roaccutane'mış! Önceden 3 4 doktor gezip Roaccutane yazsınlar diye yalvarırken, 2016'dan beri 3 4 doktor gezip Roaccutane yazmayan bir doktor aradım. Karaciğerimi yeterince yormuştum zaten, bağışıklık sistemim o kadar kötü ki her yerimde ayrı bir cilt problemim var. Saç derimde ve elimde egzama, yüzümde sivilce vs. Bir Roaccutane tedavisini daha kaldırabilecek iç organlarım olduğuna inanmıyorum. 

2018'in başında bu yazıyı yazsaydım ''Neyse Allah'tan bir tek yüzümdeki sivilceler geri döndü, vücudum pırıl pırıl yazacaktım. Ancak son 2 3 aydır kollarımda, sırtımda ve kalçamda sivilceler çoğalmaya başladı. Kollarımdakilerden rahatsız olmaya başladım. Daha eskisi gibi olmadılar, başlangıç aşamasındalar. Geri döndürebilirim diye düşünüyorum, kendimde işe yarayan merhemleri iyi biliyorum çünkü artık. Ama paniklememe neden olacak noktaya geldiler. Yine de 2 gün önce kolsuz bir bluz giymekten çekinmedim. 

Tabi 7 senede cilt bakım ve tedavi yöntemleri de çok ilerledi. Geçen sene 3 seans PRP ve Dermapen yaptırmıştım, bunu da blog postları olarak yazmıştım. Yüzümün zıvanadan çıktığı ve özgüvenimin tamamen yok olduğu bu noktada bu tedavi ile hayata döndüm diyebilirim. 

Şuanda da yüzümde 3 sivilce var, sivilce leke ve çukurlarım geçmedi ve fondötensiz dışarı çıkmam. Ancak Roaccutane'dan sonra nükseden sivilcelerimin en az %80i geçtiği için cildim bebek cildiymiş gibi hissediyorum:)

Cildim konusunda hala çok hassasım, sık sık yastık kılıfımı değiştiriyorum, telefonumun ekranını temizliyorum, ellerimi yıkıyorum. Makyaj malzemelerime dikkat ediyorum, majyaj fırçalarımı sık sık dezenfekte ediyorum vs. Kısacası yüzüme değebilecek her şeyin temizliğine dikkat ediyorum ve cilt bakımıma, vitaminlerime, kullandığım ürünlere inanılmaz özen gösteriyorum.

Ojelerfora Selma Çiçekdal'ı takip ederdim Snapchat döneminde, daha sonrasında takibi bırakmıştım. Geçen gün burun ameliyatı ile ilgili olan videosuna denk geldim, ameliyat olduğunu bile bilmiyordum. Onun da Roaccutane'dan sonra ufak ufak nüksetmeye başlamış sivilceleri sanırım ki tedavisi çok yakın bir zamanda bitti. Videosunda belirtmiş zaten Roaccutane tedavisinden sonra sivilcelerin geri dönmeyeceğinin garantisi yok diye.

Benim sivilce sorunu yaşayan bir arkadaşım neredeyse her sene ufak dozlarla Roaccutane tedavisini tekrar ediyor, bu da iç organlarına zarar veriyor. Cildi tam anlamıyla düzelmediği gibi, sağlığı bozuluyor.

Sivilce problemi belki ölümcül bir hastalık değil, ama ömür boyu insanların sizinle iletişim sırasında en çok gördüğü yerlerinizin problemli ve ''pis'' görünmesine sebep olan, kişinin psikolojisini bozabilen ve özgüvenini mahveden bir durum.

Roaccutane kesin çözüm değil ve bu sivilcelerden kurtulmak için tek yöntem de değil. Babyface, hydrafacial, dermaroller, dermapen, altın iğne ve PRP gibi tedavi yöntemleriyle iç organlarına zarar vermeden sivilcelerinizi tedavi etme yoluna gitmenizi tavsiye ederim.

Ancak tabi ki karar sizin:)

Roaccutane ile ilgili en özlediğim şey, saçlarımın asla yağlanmaması idi. Ama yıkanırım her gün, hiç sorun değil benim için, bir daha bu ilacı kullanmaktansa! :)

Sevgiler!




Merhabalar!

Bir önceki yazımda bahsettiğim gibi mutfağa sardım efenim. Sürekli ocağın başında buluyorum kendimi, kafamı dağıtmak istediğimde de markete gidiyorum:) Sanırım eskiden kafamı dağıtmak için gittiğim kıyafet mağazalarının artık uçuk fiyat etiketlerine sahip olması sebebiyle buna yöneldim içten içe:)

Mutfağa girdiğimde yapmayı sevdiğim tatlılardan biri de puding. Annem çikolatalı pudingi poşet olarak almadan evdeki ürünlerle aynı çikolatalı puding tadını yakalayan pudingler yapabiliyor mesela, ama ben daha o noktada değilim:)


Dr. Oetker vb. markalardan pudingimi  alır, sütümü ekler ve pişiririm. Çikolatalı, çiçekli, muzlu, fındıklı vb. pudingler ben kendimi bildim bileli var ve artık biraz sıkıcı olmaya başladılar benim için.

Ben de Pakmaya'nın bu yeni gurme serisine denk geldim ve hepsini denemek istedim! Pakmaya, cilt maskelerimde kullandığım maya markası ve çok sevdiğim ve güvendiğim bir marka. Yine de her markanın her ürünü güzel olacak diye bir şey yok diye çekinerek aldım.

Bir de ekşisözlük'te Pakmaya başlığını okudum, orada bu yeni seri ile ilgili favorilerini yazmış yazarlar. Güllü pudinge bayılmış herkes. Hatta birçok mağazada bulamıyorlarmış. Şansıma ben ilk gittiğim markette buldum ve 2 paket aldım:) Bir de narlı pudingi denedim.

Yakın bir zamanda çikolatalı-naneli, Türk kahveli, vanilyalı-tarçınlı ve incirliyi de denemek istiyorum!!!

Şimdi narlı ve güllü puding hakkındaki fikirlerimi söyleyeyim. İkisi de çok başarılıydı. Ama normalde ben nar tadını da gül tadını da sevmem ki:) Özellikle güllü olanı yerken gülleriyle meşhur olan Isparta'da hissettim kendimi:)) Evde nar vardı, narlı pudingin üstüne nar koyarım diye düşünmüştüm, o sebeple nar tadını sevmesem de denedim. Güllü olan da ekşisözlük'te çok övülmüştür. İkisi de çok güzel ama gül ve nar tadını sevmediğim için bir daha satın almam:)

Açıkçası bence çikolatalı-naneli pudinge de bayılmayacağımı düşünüyorum amaaa deneyeceğim, merak ediyorum napayım!

Türk kahveli ve vanilyalı tarçınlıdan çok çok umutluyum:)

Sevgiler!







Herkese merhaba!!

Ocağın altını söndürdüm, iki tabak çorbamı içtiiim ve sıcağı sıcağına bu yazının başına oturdum.


Son zamanlarda yemek yapmaya karşı inanılmaz bir ilgi oluştu bende. Stres atmak için bir yol oldu yemek yapmak hem de nispeten uygun maliyetli bir hobi. Önceden asla sevmezdim yemek yapmayı ve hatta yemek yapılan evi bile sevmezdim, soğan kokusu vs. Evin o şekilde kokması beni delirtirdi. Şimdi hiç acımadan sarımsak doğruyorum, üç gün elimden kokusu çıkmıyor ama hiç dert etmiyorum.

Sanırım çok geç de olsa yemek yapma update'im geldi sonunda. (28 yaşındayım:) )

Yemek yapma çalışmalarımı hızlandırırken de bol bol Refika'nın Yemek Okulu'nu izledim. Ya ne tatlı bir kadın Refika:) Ben artık ''avokadolu chialı kinoalı bilmemne'', ''glütensiz birşey birşey'' yemek tariflerinden inanılmaz sıkılmıştım. Refika bildiğiniz anam babam usülü geleneksel Türk mutfağının yemeklerini anlatıyor, hem de inanılmaz basitleştirerek. Yemek yapmak meğer hiç de zor değilmiş!

Ben yemek konusunda tam bir Türk'üm açıkçası. Ara ara o avokadolu yulaflı chialı beslenme stilini denesem de (ve evet sağlıklı olduğunu da kabul ediyorum) , kısırlı, kebaplı, çiğ köfteli ve çorbalı sofraları tercih ediyorum. Canım Türk kültürü, canım Türk mutfağı!

Çorba yapmak da aslında çok kolay olsa da ve mutfağa özel bir ilgim oluşsa da, bazen vakitsizlikten Knorr vb. markaların hazır çorbalarını yapabiliyorum. Bu hazır çorbalara doğal ve katkısız muhteşem bir alternatif çıkarmış Bizim Mutfak. Dört porsiyonluk çorba için gerekli bakliyat ve baharat karışımını satıyorlar. Bu sayede bir bardak mercimek, bir bardak pirinç vs. hesap yapmadan hazır çorba yerine gerçek çorba içebiliyorsunuz.

Google'dan bakınca Bizim Mutfak'ın bakliyatlı çorbaları mantığında bakliyat karışımı satış yapan alternatif online alışveriş sayfalarına denk geldim. Onlar da güzel bir alternatif olabilir. Ama ben Bizim Mutfak'ın bu çorba karışımlarına Migros vb. marketlerde kolaylıkla ulaşabildiğim için pratik geliyor.

Ben bugün Ezogelin çorbasını denedim ve çok beğendim. İki bakliyatlı çorbası daha varmış Bizim Mutfak'ın ve yarın gidip onları da alacağım. Tabi onları daha önce hiç yememiştim. Maş çorbası nasıl birşey bilmiyorum bile:) Ama denemekten zarar gelmez diye düşünüyorum, haksız mıyım? :)

Sevgiler!
Herkese merhabalar!

Merhem, ilaç gibi sağlık ürünlerini tavsiye ederken çok çekinmem sebebiyle yazmaya bir türlü elimin gitmediği bir merhemi anlatacağım bu yazıda sizlere.



Bu merhemle tanışmadan önce piyasada bulunan ve eczanelerde satılan birçok merhemi deneyimlemiştim. Gittiğim dermatologlarun her biri farklı merhem kombinasyonları ile cildimi iyileştirmeye çalıştılar. 2011 senesinde Roaccutane tedavisi görmüş olduğum için ve Roaccutane sonrası sivilce tekrarında tek tedavi yöntemi Roaccutane olduğu için ve cildim zaten tekrar Roaccutane kullanmamı gerektirecek kadar bozulduğu için doktorların hepsi beni Roaccutane'a yönlendirse de vücuduma verdiği zararlardan dolayı bunu kabul etmemiştim. Bu sebeple, dermatologlar da bana farklı farklı merhem kombinasyonları önererek sivilcelerimi tedavi etmeye çalıştılar. Bu sebeple merhemlerin çoğuna hakimim ve birçoğundan beklediğim etkiyi ne yazık ki alamadım. Benzamycn benim bu güne kadar tanıştığım en etkili merhem kategorisinde sayabileceğim ürün aslında. Benzamycn'i incelediğim yazıya buraya basarak ulaşabilirsiniz.

Benzamycn'in biraz agresif bir ürün olması ve sık kullanıldığında cildi fazla kurutup tahriş etmesi gibi problemler yaşama ihtimalime karşılık eczacımın da önerisiyle Isotrexin ile tanıştım. Daha önce herhangi bir dermatologumun bana bu merhemi önermemesine gerçekten çok üzüldüm çünkü mükemmel bir sivilce merhemi.

Merhemi gece kullanmanız gerekiyor (Benzamycn gibi), ve sabah olunca yıkamanız gerekiyor. Güneşe bu merhemle çıkmamalısınız.

Yüzümde her yere uygulamıyorum ben, sadece sivilcelerin üzerine lokal olarak uyguluyorum ki size de bunu tavsiye ederim. İçerisinde alkole benzer bir madde var sanırım, ilk sürdüğüm anda gözlerimi yakıyor (gözlerime yakın bir noktaya sürmüyor olduğum halde), sonra birkaç saniye sonra kokusu uçuyor, merhem kuruyor ve mucizesini gerçekleştirmeye başlıyor.

İçerisinde antibiyotik yok, önceleri antibiyotikli merhemlere yönelirdim tedavi edici yönü daha kuvvetli diye. Isotrexin antibiyotikli merhemleri sollar geçer, bir gecede sivilcede inanılmaz bir fark oluyor. Ucu çıkmamış sivilce uç veriyor, uç vermiş olansa kurumuş oluyor. 3-4 gece üst üste kullandığımda sivilcenin %80'i geçmiş oluyor. Belki 2 haftada iyileşemeyecek büyük ve ağrılı sivilcelerle 3-4 günde vedalaşmak kesinlikle harika!

Benzamycn karşımını bir kere karıştırdığınızda, buzdolabında saklamak zorundasınız. Bu da yolculuklarda, tatillerde ve iş seyahatlerinde yanınızda taşıyamamanız anlamına geliyor. Ancak Benzamycn'e göre Isotrexin daha az nazlı, oda sıcaklığında saklayabiliyorsunuz.

Ayrıca Benzamycn karışımını hazırladığınız andan itibaren max. 2 ay kullanabiliyorsunuz. Eğer reçetesiz satın alıyorsanız ve ücretini kendi cebinizden ödüyorsanız 2 ayda bir Benzamycn'e belli bir bütçe ayırmak gerekiyor. Isotrexin ise, son kullanma tarihine kadar kullanabildiğiniz ve Benzamycn'in üçte biri fiyatına satın alabileceğiniz bir merhem olmasıyla da ayrıca tercih sebebi oluyor benim için.

Isotrexin'in lekeler üzerinde herhangi bir olumlu etkisi yok, sadece sivilceye yönelik bir merhem. Ne koyu renkli ne de çukur lekeler için bu ürünü boşuna kullanmayın derim. Sadece sivilceli alanlara lokal olarak kullanırsanız faydasını görürsünüz.

Fiyatlar sürekli değişmekle birlikte Isotrexin'i 15TL gibi bir ücrete satın alabilirsiniz.

Merhemin üzerinde gebelik ve emzirme dönemlerinde kullanmayınız ibaresi var, bilginiz olsun.

Sevgiler!